4. Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin İlerleme Raporları ve Katılım Ortaklığı Belgeleri’ndeki tespitler üç gruba ayrılabilir:
Önce reformla ilgili kanunun hazırlanıp hazırlanmadığı, ya da meclise sunulup sunulmadığı (veya kurumun oluşturulmasının teklif edilip edilmediği, stratejinin hazırlanıp hazırlanmadığı) değerlendirilir; ikinci aşamada kanunun geçip geçmediği (ya da kurumun oluşturulup oluşturulmadığı) konusu ele alınır; kanun geçtikten sonraki üçüncü aşamada ise kanunun uygulanması (veya kurumun işlerlik kazanması) değerlendirilir.
Burada AB-15 ile aday ülkeler arasındaki en önemli fark, yazılı hukuk alanında olmaktan ziyade, kanunların günlük uygulama ve yürürlüğü alanındadır
Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşünden sonra AB kaliteli demokrasi, hukuk devleti ve ekonomik reformları desteklemiştir.
ODAÜ ülkeleri için, katılım öncesi süreçte ileri sürülen koşullar birtakım siyasi olarak karlı olmayan, fakat önemli reformlar için katalizör görevi yapmıştır.Bu reformlar arasında kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması, etnik azınlıkların haklarının korunması, ekonomide hukuk devleti ve saydamlığın geliştirilmesi sayılabilir.
Tüm ODAÜ ülkeleri için, AB’ye giriş süreci, giriş koşullarının müzakere edilmesiyle sınırlı kalmamıştır. Bu süreç ayrıca AB’ye girişin pratik ve daha zor bir boyutuna giderek daha fazla vurgu yapılmasını da içermektedir: müktesebata uyum kabiliyeti.
70-80 bin sayfalık AB kanunlarının iç mevzuata uyumu, mali ve siyasi açıdan çok maliyetli bir süreç olacaktı, ve ilgili ülkelerin idari yapılarında çok büyük değişiklikler getirecekti.
2004 ve 2007 genişlemelerinde, daha önceki genişlemelerden farklı olarak, mevcut yönetsel sistemlerle ilgili değerlendirmeler yapılmış, aday ülkelerin yönetsel yapılarının topluluk müktesebatını uygulayabilme kapasitesi Komisyon tarafından analiz edilmiştir.
Komisyon bu süreçte ülkelerin kamu yönetimi reformları kapsamında ele almaları gereken öncelikli konuları tespit etmiş, takvime bağlamış ve önlemler paketi şeklinde ortaya koymuştur
AB Komisyonu 2001 yılında aday ülkeler için hazırladığı ilerleme raporları ile birlikte yayınlanan strateji belgesinde, aday ülkelerin yönetsel kapasitelerinin güçlendirilmesi çalışmalarını desteklemek amacıyla 2002 yılından itibaren her aday ülke için yine o ülke ile işbirliği içinde bir “eylem planı” hazırlanmasını öngörmüş, bu yöndeki çabaları mali açıdan desteklemek için de kaynak ayırmıştır.
Komisyonun düzenli raporları ilgili ülkelerdeki idari reformların düzeyi hakkında birtakım yorumlarda bulunur.
Ayrıca yapısal ve uyum fonlarının yönetimi için idari kapasite, etkin izleme, mali yönetim ve bölgesel düzeyde kontrol konularına çok açık bir vurgu yapılmıştır
Avrupa Birliği ayrıca PHARE demokrasi programı ve Twinning gibi gereçleri, demokrasiyi teşvik etmek için yumuşak mekanizmalar olarak kullanmaktadır.
ODAÜ ülkelerinde adaylık sürecinde, Avrupa’nın demokrasi standartlarının elde edilip güçlendirileceği umudu ile genel toplumsal modernizasyon faktörlerinin “dışarıdan geleceği” endişesinin bir bileşimi hâkim olmuştur.
Yeni üye ülkelerde kamu yönetiminin zayıf, kaynak sıkıntısı çeken, verimsiz ve yolsuzluk eğiliminde bir kurum olduğu ve, hepsinden öte, siyasallaşmış olduğu kabul edilmekteydi.
Memurlar sıradan vatandaşlara karşı kibirli bir tutum takınmakta, parti politikacılarına karşı aşırı bir saygı göstermekteydi; hükümet yapıları siyasi partilerin eline geçmişti (kadrolaşma üst düzeydeydi), parlamentolar ise demagoji ve milletvekili dokunulmazlığının arkasına sığınan parlamenterlerle doluydu.
Böyle bir ortamda girilen AB üyeliği sürecinin AB’nin otoriter ve totaliter eğilimlere karşı ekstra koruma sağlayacağı, yolsuzluğa karşı mücadelede yardımcı olacağı, ve kamu yönetimi ve adalet sisteminin kalitesini geliştireceği; kısaca, AB’ye girilmesinin demokrasiyi, insan haklarının korunmasını ve hukuk devletini güçlendireceği umulmaktaydı.
Aday ülkeler mevzuatlarını çok sıkı bir takvim içinde AB müktesebatına uyumlaştıracaklarsa, idari reform aday ülkeler için çok önemliydi; bu süreç, AB içinde ODAÜ ülkelerinin idari kapasiteleri hakkındaki korkularını bertaraf etmeleri ve üye olduklarında müktesebatı üstlenebileceklerine AB’yi ikna etmeleri açısından da kritik öneme sahipti.
Aslında hemen her idari seviyede AB ile etkileşimin artması, ayrıca AB yardım fonlarının tam olarak kullanılması ve hızlı şekilde alınmasının önemi, ODAÜ ülkelerinin idarelerini, içeride yeniden yapılanma ve daha kapsamlı kurumlar arası işbirliğini teşvik etme yönünde ciddi baskı altında tutmuştur.
Diğer taraftan reform süreci, ODAÜ ülkelerinin siyasi seçkinlerin arasında, AB’nin ileri sürdüğü koşullara gereğinden fazla önem atfedildiği şeklinde bir düşünce oluşmasına yol açmıştır.
Buna ek olarak müktesebata uyum, sancılı ekonomik reformlar ve toplumsal huzursuzluk getirmiştir.
AB’ye uyum süreci bazıları için fırsatlar açarken, diğer taraftan başkalarının yerleşik çıkarlarına ve kökleşmiş zihniyetlerine meydan okuma anlamına gelmiştir. Dolayısıyla “Avrupa’ya Dönüş”, yeni “kazananlar” ve “kaybedenler” grupları oluşturmuştur.
Siyasi söylem de “modernleşmeciler” ve “gelenekçiler” arasında şekillenmiştir
Kurumsal düzeyde genişleme müzakerelerinin yol açtığı değişiklikler oldukça çeşitlilik arz eden bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur
Özellikle idari reformlar bağlamında ODAÜ ülkelerinde değişim tek bir örnek izlememiş, çok çeşitli yollar takip etmiştir.
Birlik düzeyinde tek bir reform reçetesinin olmaması, AB üyesi ülkeleri içinde idari gelenekler ve uygulamalar konusunda büyük bir mozaiğin varlığını açıklar.
Bununla beraber, aday ülkeler için spesifik idari modeller önerilmese bile, aday ülkelerin kamu yönetimleri üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur.
Sonuç: Gerek üyelik sürecinin getirdiği zorunluluklara uymak, gerekse AB’ye üye olduktan sonra kendi ulusal çıkarlarını korumak için ODAÜ ülkeleri AB siyasa yapım sürecine yapacakları katkının yönetilmesi için tasarlanmış yapılar, prosedürler ve süreçleri uygulamaya koymuşlardır.
ODAÜ hükümetlerinin halen AB direktiflerine uymaya büyük çaba harcadıkları söylenebilir; ancak yeni üye ülkelerin kurumsal uyum kapasitesi ve kurumsal çerçeveleri, zihniyetlerinden ve bu ülkelerin AB koşullarına uyabilme kapasitelerinden dolayı sorunludur.
Bunun sonucu olarak ODAÜ ülkelerinin geçirdiği demokratikleşme ve AB’ye uyum sürecini inceleyen çalışmaların önemli bir bölümü kamu yönetimi reformlarına odaklanmaktadır.
AB gibi uluslar üstü bir yapıya eklemlenmek için idari kapasitenin önemli olduğu açıktır; ODAÜ ülkelerinin taihlerinden ve kurumsal yapılarından dolayı her alanda hemen AB müktesebatına uyum sağlamaları mümkün olmamıştır; en azından vatandaş odaklı, katılımcı ve çok düzeyli bir yönetişim oluşturma açısından yapılması gereken çok iş vardır.